“Ne geride ne ileride aynı seviyede olmak istiyoruz! Eşit olmak, insanca yaşamak istiyoruz!” Biz kadınız, anneyiz, kız kardeşiz, kız çocuğuyuz; ama her şeyden önce biz bir insanız”.
Betül BATIR
Dünyada iki cinsten biridir kadın ve tarih boyunca üremenin, doğurganlığın, üretkenliğin sembolü olarak görülmüştür. Eski çağlardan bugüne uzanan resimlerde ve tasvirlerde bu üretkenliği, görsel olarak vücut şekillerine de yansımıştır. Kadın doğurgan, anaç, şefkatli, büyüten, besleyen, sıcak, duygusal gibi kavramlarla tanımlanmış, zamanla zayıf, ezik, korunmaya muhtaç, sahiplenilmesi gereken gibi algılara evrilmiştir. Erkeğin kadın üzerinde egemenlik kurmaya başlamasıyla da birçok toplumda kadın sosyal hayattan gizlenerek eve kapatılmıştır. Anaerkil düzen terkedilerek ataerkil bir düzene geçilmiştir. Köleliğin yaygınlaşması, aşağı sınıf erkeklerin yanında en çok kadınların köle pazarlarında satılması kadınların değerini düşüren diğer faktörler olmuştur.
Diğer taraftan eski Türk tarihine bakıldığında Türk kadının yeri yüksek mevkideydi ve değerliydi. Kadın, erkekle birlikte hayatı paylaşıyor, iş gücüne katkı sağlıyordu. Erkek ile özdeşleşen mesleklerde askerlikte, yöneticilikte, ticarette erkekler kadar söz sahibiydi. Türk destanlarında ve efsanelerinde ilahi bir varlık olarak nitelendirilen kadının, dövülmesi, hırpalanması, aşağılanması ve horlanması asla söz konusu olmazdı. Kadın, daima erkeğin yanında yer almış, onun gücü ve ilham kaynağı olmuştu. Kadına verilen yüksek değer, “birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik kadındır” atasözüyle açık bir biçimde ortaya konulmuştur.
Eski Tükler’de yönetici, asker olabilen ve erkekle eşit haklara sahip olan kadın İslamiyet’in kabulüyle birlikte İran ve Arap kültürlerinin de etkisiyle yavaş yavaş statüsünde bir değişime uğrayacaktı. Toplumdan soyutlanacaktı.
Selçuklular döneminde fermanlar “Hakan ve Hatun buyuruyor ki” diye başlamaktaydı. Türk illerini gezen Arap Seyyah İbn Batuta Türk kadınlarını şöyle anlatıyor: “Burada kadınlar erkeklerden daha üstün sayılırlar…Türk kadınları yüzleri açık dolaşırlar. Erkeklerden kaçmazlar”.
Ziya Gökalp şöyle diyor: “Eski kavimler arasında hiçbir kavim Türkler kadar kadına hak vermemiş ve saygı göstermemiştir.”
Selçuklular döneminde ayrıca kadınların “Bacıyân-ı Rûm (Anadolu Bacıları” örgütlenmesi ile üretime katkı sağladıkları görülmektedir. Bacıyân-ı Rûm Ahiliğin kadınlar kolu olan bir teşkilattı ve üretime katkı sağlamaktaydı. Bu kadınların ürettiği halılar, kilimler, kumaşlar ve kıyafetler çok kaliteliydi ve dışarıya ihraç ediliyordu. Selçuklu kadınları erkeklerle birlikte kısmen eşit haklara sahipti.
Ancak Osmanlı dönemine geldiğimizde durum değişmekteydi. Osmanlı’da kadın-erkek ilişkileri, dinsel hukuka göre belirlenmiş olup, evlenmede 1917 tarihli Aile Hukuku kararnamesine kadar yaş sınırı yoktu. Buluğa erdiği söylenen küçük kız çocukları evlendirilebiliyordu ve çok eşlilik yaygındı.
Kadınlar eve hapsedildikleri gibi toplum içinde var olmaları da bir takım kurallara tabi tutulmuştu. Nereye gidebilecekleri, nerede dolaşacakları, hangi araca binecekleri, kıyafetleri, arabada, vapurda, tramvayda nasıl oturacakları gibi yaşam haklarını sınırlayan bir çok yasakla çevrilmişti.
Dünyada -izmler yani ideolojiler dönemi başladı. Feminizm de bunlardan biriydi. Fransız İhtilali ile başlayan “özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet” kavramları kadınların dünyasını da etkilemişti. Kadınlar da eşit haklara sahip olmak, özgürleşmek istiyorlardı. Feminizm algısının ortaya çıkışı 18. yüzyıl İngiltere’sinde başlamıştı. Süfrajet hareketi İngiltere ve Amerika’da kadınların haklarını elde etmek için başlattıkları mücadeleye verilen isimdi.
Osmanlı dünyası da bu değişimden etkilendi. Kadınlar için yayınlanmaya başlayan dergi ve gazetelerde kadın mektuplarına yer verildi, kadınlarla ilgili birçok sorun dile getirilerek kadınların aydınlatılması amaçlandı.
Osmanlı Devleti’nde kadınların özgürlük, toplumsal hayata katılma, eşitlik (müsâvat-ı tamme) isteklerine dair ilk hareketlilik Selanik’te başladı. Selanik Hukuk Mektebi özgürlük kavramının tartışıldığı bir okuldu. Anayasa ders kitabı yine burada yayınlanmıştı. Anayasaya göre dernek kurma özgürlüğü diye bir düşünce konuşulmaya başlamıştı. Haklar, hukuk, özgürlük, eşitlik, adalet kadınlar için de var olmalıydı.
Kadınlar ilk kez yardım derneklerinde örgütlendi. Bu dernekler mezhep ayrımı gözetmeksizin tüm Osmanlı kadınlarına açık olan ve kimsesiz kadınlarla onların çocuklarına yardım etmeyi amaçlayan derneklerdi. Kadınların özgürlük arayışları özellikle eğitim alanında birtakım haklara kavuşmalarını sağladı. Kadınların çabaları 1910’lu yıllarda meyvelerini verirken “Kadın Hareketi” olarak adlandırılan kurumsal yapılanma süreci başladı. Osmanlı’da ilk feminist örgüt, 28 Nisan 1913’te kadın statüsünün değerlendirilmesi amacıyla kuruldu. “Kadınların Durumunu Yükseltme Derneği” kadın – erkek eşitliğini savunarak çok eşliliğe karşı çıktı. Mücadeleler sonuç verirken 1917’de çıkarılan bir kararnameyle evlilik yasal bir çerçeveye bağlandı ve kadınlara boşanma hakkı tanındı. Aile Hukuku Kanunu aynı zamanda çok eşli evliliği kadının rızasına bağlayarak sınırlandırdı.
Kadınlar toplum hayatında ve çalışma ortamında yer almaya başlayınca bazı taciz, şiddet ve hakaret davranışlarına maruz kaldılar. Topluluk içine çıkan kadınların çarşafları yırtıldı, darp edildiler. İstanbul’da tramvaya binen kadın tacizle karşılaştı. Bu olaylar bazen zabitlerin yanında gerçekleşti ve görevlilerin müdahalesi olmadı. Genel kanıya göre, evinden çıkan topluma karışan kadın, tüm bu hakaretamiz hareketlere müstahaktı. Yani 1900’lerin başında kadın, erkeklerin mobbingine uğruyordu.
Sokağa çıkan Müslüman kadınların bu tür şiddet ve tacize uğramalarını Emine Semiyye (Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı ve Edirne Valisi’nin eşi) Selanik’ta yayınlanan Bahçe dergisinde “Selanikli hürriyetperver vatandaşlarıma” hitaplı yazısında saldırganları, öfkesini İslam kadınlarından çıkaran yılanlar diye isimlendirecekti.
Savaşlarla geçen yıllar bu kez kadınları cepheye sürükledi. Kadınlar, cephede ya da cephe gerisinde erkeklerle birlikte çalışıyordu. Toplum artık ister istemez kadını kabullenmişti. Kadın insan olmanın farkındalığını yaşıyor, yaşatıyordu.
Milli Mücadele öncesi ve sonrasında vatanı için çalışan fedakarlık yapan Türk kadının gayretlerini Mustafa Kemal Atatürk yakından görmüş ve onların vermiş oldukları eşitlik mücadelesinin de yakından takipçisiydi.
“İnsan topluluğu, kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kitlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kitlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?” diyordu Mustafa Kemal Atatürk. Bu düşünce ve inançla kadınların hak ettiklerini yere gelmesini sağlayacaktı. Cumhuriyet’in ilanından itibaren kadının sosyal, ekonomik ve siyasal konumunu iyileştirici uygulamaları gerçekleştirecekti.
Osmanlı Devleti döneminde Tanzimat’tan sonra başlayan kadın hakları mücadelesi nihayet sonuç veriyor ve kadınlara eşitlik hakkı sağlayan devrimler Cumhuriyet Türkiye’sinde uygulanmaya başlıyordu. Tevhid-i Tedrisat Yasası (3 Mart 1924) karma eğitim hakkı, Medeni Kanun (1926) evlilik, boşanma ve miras hakkı, yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı (1930), genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı (1934). Kadının konumu, “tebaadan yurttaşa geçiş, karşıt cinsle eşit statüye ulaşma” olarak vatandaşlık haklarına kavuşuyordu.
Türk Kadını Mustafa Kemal Atatürk’ün girişimi ve desteği ile 5 Aralık 1934’de Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile ilk kez oy kullanma ve aday olabilme hakkını elde ediyordu. Türkiye, Fransa ve İtalya’dan 11, Romanya’dan 12, Bulgaristan’dan 13, Belçika’dan 14, İsviçre’den ise 36 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımıştı. Fatma Aliye, Emine Semiyye, Halide Edip, Nakiye Hanım ve diğer birçok aydın kadının Meşrutiyet yıllarında başlatmış oldukları mücadeleler, yazdıkları yazılar, kitaplar, verdikleri konferanslar, kurdukları cemiyetler ve Cumhuriyet’e taşınan kadın hareketi başarıya ulaşmıştı. Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderin varlığı, desteği önemliydi. Bu süreçte kadınlar örgütlenerek, kadın dergileri, çeşitli kadın dernekleri kurmuşlardır. Kadınların siyasi hakları elde etmesinde Türk Kadınlar Birliği ve Türk Ocakları’nın da önemli katkısı olmuştur.
5 Aralık 1934 tarihinde kadınlara intihap (seçme-seçilme) hakkının verilmesinin ardından içlerinde Afet İnan’ın da bulunduğu kadınlar sabahın erken saatlerinde Beyazıt‟ta toplanarak büyük bir miting düzenlemişler ve sonrasında toplu olarak Meclis’e gitmişler ve Ata’ya teşekkürlerini iletmişlerdi. Büyük sevinç ve heyecan yaşayan kadınlar, Ankara’dan ve bütün memleketten Atatürk’e teşekkür telgrafları da göndermişlerdi. Şubat 1935 milletvekili genel seçimlerinde 18 kadın milletvekili Meclis’e girmiş, kadınlar parlamentoda % 4.5 oranında temsil edilmişlerdi.
Bu hafta 5 Aralık Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının tanındığı günün 90. yılını kutluyoruz. Meclis’te söz sahibi kadın sayımız hâlâ yeterli sayıda değil. Daha da kötüsü kadın hâlâ toplumda, iş hayatında, özel hayatta mobbinge, tacize, şiddete maruz kalıyor. Hâlâ bir eşya, ikinci sınıf birey, söz hakkı başkasına (erkeğe, eşe, babaya ..) ait bir zümre, sahiplenilmesi gereken bir varlık, âciz yaradılışlı korunması gereken kişilik olarak algılanıyor ya da algılatılıyor. Kadın üzerinden algılar yönetiliyor.
Bu güne ithâfen Cumhuriyet’in 100 yıllık bir derneği olan Türk Kadınlar Birliği Bursa Şubesi ve paydaş olarak Nilüfer Belediyesi, Nilüfer Kent Konseyi ile birlikte bir konferans düzenliyor. Her yıl geleneksel olarak düzenlenen ve tarafımdan isimlendirilen “İnsan Kadın” kavramı temasıyla “İnsan Kadın Etkinlikleri”nin 3.’sü 4 Aralık 2024 Çarşamba günü saat 15.00’de Bursa Plaza-16 Safir Salonu’nda gerçekleşecektir. Türk Kadınlar Birliği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Gamze TOKMAN tarafından verilecek konferansın konusu “Mobbing ve ILO 2019/190 No’lu Şiddet ve Taciz Sözleşmesi”’dir. Bu konuyla ilgili olarak özellikle tüm kız kardeşlerimizi ve bizlerle yan yana olan erkek kardeşlerimizi, arkadaşlarımızı ve tüm dostlarımızı bu etkinliğe davet ediyoruz.
Türk kadınına eşit hakları elde etme mücadelesinde destek veren Türk kadınlarını siyasi haklara kavuşturan önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir Türk kadını olarak bir kez daha minnettarlıkla anmak isterim.
Kaynaklar:
Zafer TOPRAK, Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm (1908-1935), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2022.
Betül BATIR, “Türk Kadını Cephesinde Savaş Yılları (1912-1922)”, Türk Dünyasında Kadın Olmak, Editör: Handan Asûde Başal, Yunus Kaldırım, Pınar Bağçeli Kahraman, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi, 2023, s. 49-58.
Betül BATIR, “İnsan Kadın” Dönüşümünde Türkiye’de Karma Eğitim, Tarih ve Eğitime Dair Cumhuriyetin 100.Yılı Konuşmaları, Editör: Ahmet Şimşek, İstanbul: İUC Üniversite Yayını, 2024, s.61-68.