Türkiye'nin mavi koylarından, yeşilinden, doğasından, nefesinden, güneşinden merhaba...
Böyle giriş yapmak tuhaf değil mi?
Hele ki aylardır süren pandemi sürecinde ve yeni normallerimiz içerisinde, kimine göre tehlike dolu, kimine göre tam zamanı…
Nitekim o normallerden biri, önlemlerle hayata devam etmek, kuralların tüm insanlar için olduğunu bilip düşünüp kurduğumuz, kurarak titizlendiğimiz ve neredeyse kendimiz ve çevremizde yeni bir tür ruhsal virüs yaratmadan adımlar atmak önemli diye düşünüyorum.
Biz tam zamanı olduğunu düşündüğümüz için tüm önlemlerimizi alarak yollara revan olduk. Tabii ki artık parçamız olan dezenfektan,maske, fazla fazla kıyafet vb. aklınıza ne gelirse...
Yolun sessizliği,esnafın hüznüne karışıyor..
Ne demek istediğimi anlatayım;
Ege Bölgesi'nden bir noktadan başladığımız yola herhangi bir otel rezervasyonu yapmadan ilerledik.Gittiğimiz her noktada, vardığımız an baktığımız otellerin resepsiyonunda duyduğumuz fiyatlar durumun vehametini ortaya koyuyor. Bu, bizler için avantaj olabilir ama turizm adına oldukça zor bir durum olsa gerek. Birçok büyük hotel hala açılmamış olmakla birlikte, geriye kalan konaklama seçeneklerinde Türkiye turizminin ne kadar yara aldığını görebiliyorsunuz. Doluluk oranların azalması, yabancı turist alan ve aslında şu an sezonun en güçlü zamanlarının yaşanacağı bu günlerde yerli turist bile henüz tedirgin ve oteller, mağazalar boş.
Şunu söylemek isterim: Ege'nin neredeyse tüm noktalarını gezdik. Durum Akdeniz' de de değişmiyor. Hangisi olduğu önemli değil, deneyimlediğimiz ve gördüğümüz konaklama seçeneklerinin tümünde hijyen her yerde ön planda tutulmuş. Genel olarak söyleyecek ve çürük elmaları ayıracak olursam(azınlık); Esnaf (hediyelik eşya veya mağazalar), restaurantlar, plajlar, müzeler sosyal mesafe ve tüm Covid-19 tedbirlerini almış durumda.
Eğer imkan dahilinde ise, kendi aracınız ile korunarak kısa veya uzun yollara çıkabilirsiniz.
Hayatımda sadece bir kez yurtdışı tatiline gitmiş biri olarak geçtiğimiz yıl Doğu'nun muhteşem tarihini keşfettikten sonra ne kadar değerli ve asırlarca medeniyetlerin merkezi olmuş topraklarımızın aslında en önce keşfedilmesi gerektiğini anladım.Türkiye bir derya,deniz…
Bastığınız toprakların hikayelerini ve gerçeklerini dinlediğinizde defalarca tüyleriniz ürperiyor. Bu sene ise, toplumca yaşadığımız dezavantajlı süreci avantaja çevirebileceğimizi düşünerek Türkiye'nin muhteşem koylarını gezme, Ege Bölgesi'nde yer alan tarihi miraslarımızı ziyaret etme şansı bulduk.
Gördüğüm deneyimlediğim yerleri paylaşmak isterim:
Yeni Foça Plajı, Urla Plajı, Alaçatı Kleopatra Plajı, Sığacık, Kuşadası Kadınlar Plajı, Akbük Saplı Ada, Bodrum Gündoğan Plajı , Cennet Koyu, Azmak Nehri, Marmaris Sedir Adası Kleopatra Plajı, İncekum Plajı, Göcek, İztuzu Plajı (buna ek olarak şu an rehabilitasyon gören caretta carettalar aynı bölgede) dahası var. Bu ülkenin insanı şaşkına uğratan doğası ve içtiğimiz sudan berrak denizleri var.
Benim için en önemlisi de yolculuk esnasında rotada olan koruma altına alınmış tarihi miraslarımızı ziyaret etmek oldu. Bunlardan birkaçı:
Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi , Bodrum Kalesi, Teos Antik Kenti, Apollon Tapınağı , Zeki Müren Sanat Müzesi ,Telmessos Antik Kenti, Kaunos Kral Mezarları, Kayaköy ve daha gezip görülebilecek yüzlerce miras...
Bunca güzellik içerisinde gördüğüm tek kötülüğü yine insanlar yapmış.
Tedavi gören caretta carettalara genellikle motor tekneleri zarar vermiş.Denize atılan plastik atıkları deniz anası sanıp yediği için boğulma tehlikesi geçirmiş ve eski hallerine dönemiyorlar.
Neredeyse M.Ö 4. yüzyıla dayanan yapısı ile kral/soylu mezarlarının içene dışına boyayla sevgisi haykıranlar,adını kazıyanlar..Ne ararsanız var. Muhteşem koyların yakınında ona sunulan mucizelere karşın piknik çöpünü bırakıp giden var.
İnanın ruhu daralıyor insanın…
Böylesine şuur kaybı yaşamış, böylesine 'aman ne olacak ki' diyerek yüzyıllarca gelmiş mirası kendinden sonraki yüzyıllara bırakmamak için direnen insanlarla aynı havadan oksijen aldığımızı bilmek üzücü..
Umarım gitgide daha bilinçli bir toplum oluruz. Bu miraslara dağ, taş gözüyle bakmak yerine bu alanların ruhu olduğunu anlayabilseler keşke. İşte her güzelliği mahfeden parazitler oluyor hayatta.
Bizler çoğalırsak yaşar, bizim yaşayabildiğimiz kadar o miraslar. Sonra kardeşlerimize, çocuklarımıza, torunlarımıza aşılarsak, eminim onların peşinden de bilinçli ve müteşekkir bir toplum gelir.
Bugün size Fethiye'den selamlar :)
Sevgiyle kalın.